Türkiye’de eleştiri kültürü henüz istenilen seviyede değildir…
Bu kültür ne zaman istenilen seviyeye gelir, bilinmez…
Ancak eleştiri konusunda “Z” kuşağından umutluyum…
Eleştiri (tenkit) uzun zaman, beğenmeme veya kusur bulma olarak kabul edilmiştir. Eleştiriyi, kişiden kişiye değişen zevkin bir sonucu olmaktan kurtarmak, onu değişmeyen prensiplere göre değerlendirmek gerektiği fikri XIX. yüzyıldan itibaren yaygınlaşmaya başladı. Birtakım yeni tenkit metotları ortaya kondu ve eserler bunlara göre değerlendirildi. Doğuşları büyük ölçüde edebiyat akımlarına bağlı olan bu metotların başlıcaları şunlardır:
Tarihi Eleştiri: Bu metot, edebi eseri, yazarın hayatına, yetişme şartları ve devrin özelliklerine göre inceleme esasına dayanır. Bu görüşe göre eserden çok sanatkâr önemlidir. Eser, onu meydana getirene bağlı olarak açıklanmaya çalışılır ve daima ikinci planda kalır. Bu metot biyolojik, psikolojik ve fizyolojik tenkit gibi türlerin doğmasına yol açtı…
Sosyolojik Eleştiri: Bu tenkit anlayışı, edebiyatın kendi başına var olmadığı, toplum içinde yer tuttuğu ve toplumun bir ifadesi olduğu prensibinden hareket eder. Yazarı, eseri ve okuyucuyu sosyal şartlar belirlediğine göre, yapılacak iş müspet ilimlerdeki gibi davranmak ve sosyal şartlar üzerine eğilerek eseri açıklamaya çalışmaktır. Bu anlayışa göre eleştirinin konusu fizik kanunlarında olduğu gibi edebi eserleri “açıklamak, sınıflandırmak ve haklarında hüküm vermektir”…
Göreceli (izafi) Eleştiri: Bu anlayışa göre eleştiriye bir sınır koymak mümkün değildir. Herkes kendi zevkine ve şahsî düşüncesine göre edebî eseri değerlendirebilir. Bu anlayış değerler karışıklığına sebep olur…
İzlenimci (İntibacı) Eleştiri: Bu anlayışa göre eleştiri “kitaplardan zevk almak, onlarla duyguları inceltmek ve zenginleştirmek sanatıdır”. İnsanın davranışları, zevkleri, duyguları, dikkatini çeken şeyler yaşla ve yenileşen hayat şekilleri ile değiştiğine göre, tenkitte kaidelerin ve doktrinlerin, değişmez metotların yeri yoktur. Sosyolojik eleştiriye karşı ortaya çıkmıştır. Sevmek, hoşa gitmenin sonucu olduğuna göre, bugün sevilen bir eserin yarın da sevileceği kesin olarak söylenemez…
Bu eleştiri anlayışının belli bir metodu yoktur. Eserlerin ve türlerin sınıflaması da yoktur. Var olan, bir eser okuduğumuz zaman duyduğumuz zevktir. Bu zevk de eserin değerinin tek ölçüsüdür. Anatole France bu anlayışa göre tenkitçiyi “iyi bir münekkit, şaheserlerin arasından kendi ruhunun maceralarını anlatan kimsedir” şeklinde tarif eder…
Bu anlayışta geleneğe bağlılık ve ortak değerler yoktur…
Yapısal Eleştiri: Bu görüş edebi eserin müstakil bir yapı, bir bütün olduğu anlayışından hareket eder ve eserin açıklanmasının ancak kendi yapısı ile mümkün olabileceği görüşünü benimser. Buna göre her eserin kendine has bir yapısı vardır ve bu yapı çeşitli parçaların organik şekilde birleştirilmesinden meydana gelir…
Bu yapıyı incelemek, yazarın, eserini kaleme alırken, düşüncesini nasıl çalıştırdığını ve bu düşünceyi eserine nasıl aktardığını bulmaktır. Yapıyı ortaya çıkarmak, eseri içten tanımaktır, yüzeyden derine açıktan gizliye, görünürdengörünmeze yönelmektir. Bu şekilde incelenen bir eser sonuçta eserin kurgusunu ortaya koyan bir şema ile gösterilebilir…
Bir organizmayı oluşturan her parça, bir görev yüklenir ve bu görevi bütüne bağlı olarak yerine getirir. Bu parçalardan biri ortadan kalkar veya yeri değiştirilirse bütünde aksamalar olur. Eğer aksama olmuyorsa bu parça bünyede fazlalık demektir. Başarılı eserlerde her parça bütüne bir “iç mimari” anlayışı ile bağlıdır ve bütünden ayrılınca bünye bozulur…
Yapısal eleştiride, tenkitçinin gayesi; eseri konuşturmak, manasını olduğu kadar yapısını da aydınlığa çıkarmak, kısaca eseri yeniden keşfetmektir; onun “neden” değil, “nasıl” yazıldığını ortaya koymaktır…
Edebiyatların gelişme, zenginleşme ve ilerlemesinde önemli yeri olan tenkidin Türk edebiyatının çeşitli devrelerinde var olduğunu biliyoruz. Ancak bu tenkit, kendi devrinin şartları içinde varlığını sürdürmüş. Tanzimat sonrası edebiyat devrelerinde batıdan gelen tesirler sonucu değişerek yeni ve batılı bir hüviyet kazanmıştır…
Sağlıcakla kalın…