Dünyada binlerce şair ve yüz binlerce şiir vardır. Her şairin insanların hafızalarına kazınan, unutulmayan şiirleri mevcuttur. Şairler ve unutulmaz şiirleri zaman geçtikçe birbirleriyle aynılaşırlar.

Öyle ki bunlardan biri diğerini hatıra getirir. Nasıl ki Faruk Nafiz, Han Duvarları; Necip Fazıl, Kaldırımlar; Mehmet Akif, Çanakkale Şehitleri’yle özdeştir; işte Şehriyar’la Héyderbaba da birbiriyle özdeşleşmiş iki kelimedir.

Fakat Héyderbaba’nın diğerlerinden farkı onun kısa zamanda serhatleri aşarak çok geniş bir coğrafyada yayılması, hafızalarda canlı ve silinmez biçimde yer etmesidir. Bugün Türkçe konuşulan geniş bir coğrafyada Héyderbaba’yı bilmeyen ve ondan bir beşlik hatırlamayan Türk yoktur. Azerbaycan’da ise Héyderbaba günlük hayatın bir parçasıdır. Orda Héyderbaba’dan söz açmadan sohbet etmek imkânsızdır ve biz bunun bizzat şahidi olmuşuzdur. Acaba Héyderbaba insanların zihninde neden silinmeyecek şekilde kök saldı, neden her sohbette anılan, zikredilen, misal getirilen bir şiir oldu?

Kanaatimizce bu sorunun bir çok cevabı vardır. Şöyle ki:

1. İran’da 1925’te idareyi ele geçiren Fars asıllı Pehlevi hanedanı, bin yıl gibi uzun bir zamandan beri Türkler tarafından yönetilen İran’ı nihayet bin yıl sonra ele geçirmenin verdiği hınçla, geçmişin acısını çıkartmak için Türkçeyi yasaklamıştı. Okullarda, basında, hatta sokakta yasaklanan Türkçe, yalnız evde konuşulan bir dil halini almıştı. 1945-46 yıllarında Azerbaycan’da kurulan Cafer Pişeveri’nin Azerbaycan Demokrat Fırkası hükümeti zamanında, bilhassa Kuzeyden gelen yazar, şair ve eğitimciler Türkçe okuyup yazmada bir kıpırdanmaya yol açtılarsa da, hareketin sukutundan sonra Türkçe yasağı eskisinden daha şiddetli biçimde uygulandı. Ele geçirilen bütün Türkçe kitaplar yakıldı (Samed Vurgun’un bu mevzuda yazdığı bir şiiri mevcuttur). Türkçe yazan şair ve yazarlar tutuklandı, sürüldü, hapse atıldı. Bu yasak gittikçe şiddetlenerek 1979’daki İslam devrimine kadar sürdü.

Kısaca Şehriyar’ın Héyderbaba’sının sevilip tutulmasında her kesimden halkın Türkçeye olan susamışlığının, hararet ve hasretinin, ana diline olan muhabbetinin rolü küçümsenemez. Türk asıllı halk, ana dilinde şiir söyleme ihtiyacını bu manzumeye can havliyle sarılarak giderdi, dilini yaşatmaya, korumaya çalıştı.

2. Gelişmekte olan bütün ülkelerde olduğu gibi İran’da, özellikle Azerbaycan’da köy kökenli halk, sanayileşmenin etkisiyle büyük şehirlere, sanayi merkezlerine akmış, ananevi kültürlerinden ve dillerinden kopma noktasına gelmişti. Pehlevi hanedanı Azerbaycan’ı boşaltmak, nüfus yoğunluğunu azaltmak, onları Türklüklerinden koparıp Farslaştırmak için fabrika ve ağır sanayi tesislerini Fars bölgelerinde kurmuş, Türklerin Tahran ve Isfahan şehirlerine yığılıp erimelerini teşvik etmiş ve bunda önemli ölçüde başarı sağlamıştır.
Şehriyar’ın şiirinin benimsenmesinde köylerinden, kültürlerinden, ana dillerinden kopan, sanayileşmenin darmadağın ettiği geçiş aşamasındaki tarım toplumunun özlemlerine cevap vermesi mühim rol oynamıştır. Sanayi toplumuna geçiş aşamasındaki kitleler, doğup büyüdükleri, çocukluk, hatta gençlik çağlarını geçirdikleri köylerini, köy hayatını ve onun asudeliğini derin bir hasretle (nostalji) hatırlamış, hatırladıkça şiiri sevmişlerdir.

3. Manzumenin rağbet bulma sebeplerinden biri de insanların kaygısız, dertsiz, sıkıntısız, sorunsuz ve sorumsuz, şirin hatıralarla dolu çocukluk hayatını ifade edebilme kabiliyetidir. İnsan olarak hepimiz ara sıra çocukluk dönemimizi hatırlar, hayal eder, o kaygısız günlere hatta biraz hasret de duyar, böylece günlük hayatımızın her türlü meşakkatinden kaçıp uzaklaşmak isteriz. İşte Şehriyar her insanın hayatında var olan bu çocukluğa hasreti bütün masumluğuyla terennüm etmesini bilmiş, başka şekilde söylersek Héyderbaba’da herkes kendisinden bir şeyler bulmuştur. Şiirin evrensel taraflarından birini meydana getiren bu unsur, manzumenin tutulmasının esas sebeplerinden biridir.

4. Héyderbaba’nın sevilmesinin esas sebeplerinden bir başkası da şiirin edebî-bedii değeri, yani sanat yönünden kuvvetliliğidir. Hakikaten gerek vezin, gerek ahenk, gerek duygu, gerek sanatlı ve içli (lirik) söyleyişler, gerek benzetmeler, istiareler, gerek tabiatı tasvir için çizilen tablolar, gerekse geçmişte seslenen ve canlanan hatıralar bakımından şiir, edebî-bedii, yani sanat yönünden fevkalade ve mükemmeldir.

5. Şiirin avamiliği, şekil ve vezin bakımından geleneğe bağlılığı, dil ve anlatım bakımından sadeliği, okuma yazma bilmeyenlerce de anlaşılmasına imkân vermesinin yanında, hafızalarda kalışını kolaylaştırmıştır. 

6. Héyderbaba’ya Selam’ın tutulmasının sebeplerinden biri de somutluğu, müşahhaslığı, uzayın, tabiatın ve köy hayatının olduğu gibi yansıtılmasıdır. Manzumede dağlar, şimşekler, yıldırımlar, yağmur, bulut, ağaç, koyun, kuzu, kurt, kuş, çiçekler, dağ taş, göller, yollar, harman dövme, kış gecesi masal anlatma, tandırda ekmek pişirme, ineklerden süt sağma, mektep, cami ve sair unsurlar büyük bir ustalıkla anlatılmıştır.

7. Bir diğer sebep de Şehriyar’ın Farsça yazdığı şiirlerle meşhur bir şair olarak tanınmış olmasıdır.

Sonuç olarak halkın ana diline ve kültürüne olan bağlılığı, insanın kaygısız çocukluk günlerine ve köyüne olan özlemleri (nostalji), edebî-bedii değeri, okur yazar olmayanlarca da anlaşılabilirliği, somutluğu Héyderbaba’ya Selam şiirini yüzyılımızın en meşhur, en yaygın, hakkında en çok söz edilen anıt-şiiri haline getirmiştir. Héyderbaba’ya Selam içinde lirik, pastoral, idilli ifade ve ögeler bulunan edebî-bedii değeri yüksek, gerçekçi-romantik ve etno-antropolojik unsurlara sahip bir eser olarak Türk edebiyatında Héyderbaba dağı gibi ebediyen yücelecektir.