Yine bir bayrama ulaşmanın mutluluğunu yaşıyoruz... Otuz günlük perhizin ardından gelen Ramazan bayramı herkesi neşeye ve coşkuya ulaştırmış durumda... Kimi bayramını sevdikleriyle geçirirken kimi memleketinde kimi de tatil beldelerinde bu güzel bahar günlerinin keyfini çıkarıyor... Farklı mekânlarda bayram coşkuyla kutlanırken sofralardan çeşit çeşit tatlılar, çikolatalar, şekerlemeler, sarmalar, çaylar, kahveler eksik olmuyor...
Kulakların aşina olduğu “nerede kaldı o eski bayramlar?” serzenişleri elbette bu bayramda da en çok duyduğumuz şeylerden... Doğru mudur, yanlış mıdır, bu söylemleri bir kenara bırakalım ve bayramı bayram yapan o güzelim sofralara, masalara gelelim... Günler öncesinden yapımına başlanan baklavalar nihayetinde gelen misafirlere ikram ediliyor, kalem gibi sarılmış sarmalar afiyetle yeniliyor, acı kahveler höpürdeterek içiliyor... Daha bayram sabahında zengin masalarda bir araya gelen genci yaşlısı, amcası halası hep birlikte büyük bir keyifle kahvaltıya başlar ve hoş sohbetlerle saatler boyu sürer... Büyüklerin elleri, küçüklerin gözleri öpülür harçlıklar toplanır. Bu bayramlaşma ritüellerinde onlarca çeşit çikolata ve şekerleme eksik olmaz elbette. Sarmalar, börekler, çörekler de sunulan tatlıların yancısı vazifesini üstlenir...
Bayramın en büyük müjdesi ise ikram edilen baklavalardır muhakkak... Altın sarısı rengiyle, cevizli ya da fıstıklı olsun hiç fark etmez, şerbeti damlarken afiyetle yenir... Bayramlardaki baklava geleneği Osmanlı zamanına kadar giderken günümüzde de önemini korumakta ve bayramların olmazsa olmazı konumunda yer almakta... Ülkemizin baklava sevdasını abarttığımızı düşünmeyin sakın. Gaziantep’te bayram için günlük üretilen baklava yaklaşık 70 ton civarında... Bu binlerce tepsi baklava anlamına geliyor... Üstelik bu sadece Gaziantep’te üretilen miktar... Ülkemizin her şehrinde baklava üretildiğini düşündüğümüzde bizim matematiğimiz yetersiz kalıyor ancak bu büyük sayılar da ülkemizin baklava sevdasını açıklıyor...
Kağıttan ince açılan baklava hamurları aralarına sade yağ serpiliyor, katlar arasına ise cevizler, fıstıklar dahil oluyor... Geometri dersi niteliğinde kesilen baklavalar sade yağ ile baklava son kez buluşuyor, fırında çıtır çıtır olana kadar usulca pişiriliyor. İpek gibi tepsiye dökülen şerbet tepsiyle adeta kavga ediyor kabarıyor, köpürüyor, yavaş yavaş baklavanın tüm katlarına yayılıyor... Anlatması bile zevkli olan bu tatlıya elbette doyum olmaz lakin uzmanların uyarılına kulak kapamak da asla doğru olmaz... Bir aylık bir rutinin ardından birden kendimizi sofralarda kaybetmek özellikle kolesterol, tansiyon, kalp damar ve mide hastalıkları bulunan bireyler için kesinlikle risk oluşturuyor... Gelecek bayramlarda da bu sofralardaki yiyecekleri keyifle tüketebilmek için sınırı aşmamak ve ölçülü olmak şart...
Can boğazdan gelir, gelir elbet ancak dengeli olmakta oldukça fayda var zira önceki “Çağın Sessiz ve Keyifli Salgını: Obezite” yazımızda belirttiğimiz üzere birçoğumuz tehlikeli bazı hastalıkla karşı karşıyayız. Bayramlarda güzel lezzetlerden uzak kalmamak için temkinli davranmalı, tüketimimizi bu yönde gerçekleştirmeliyiz...
Bir sonraki bayramda görüşünceye kadar,
Sağlıklı günler dilerim.