Allah nasip kısmet ederse, 15 gün sonra Ramazan ayına kavuşmuş olacağız.
İnşallah bu Ramazan ayına sağ salim erişir, bayramı da görürüz.
Ramazan ayına daha günler var belki ama, Türk edebiyatının ünlü yazarlarından Peyami Safa’nın bir yazısı karşıma çıktı. Okuyunca çok etkilendim ve paylaşmak istedim.
İşte Peyami Safa’nın, kısa ama çok anlamlı o yazısı;
Eskiden adı; “On bir ayın bir sultanı” idi. Bir hükümdar gibi saltanatla gelirdi. Davullarla, sevinçli bakışlarla, çocukların neşeli çığlıklarıyla karşılanırdı.
Saltanat kalkınca, bu mübarek ayın da ruhlarımız üzerindeki hükümranlığı sona erdi. Şimdi, kendilerine “yobaz, mürteci, ticani, dar kafalı, inkılap düşmanı” denmesinden korkuyormuş gibi, başını öne eğmiş, duvar diplerinde bir gölge hâlinde kayarak sessizce geliyor.
Eskiden gazetelerimizin birinci sayfasında Ramazanın geldiğini müjdeleyen, câmi ve mahya resimli haberlerden eser yok.
Avrupa’nın beşinci dereceden bir memuru geldi mi, gazetelerimizin birinci sayfalarında çeşitli fotoğraflar, Ramazan geldi mi, iç sayfalarda ya var, ya yok.
Lâiklik icabı mı bu?
Fakat lâikliği bizden en az bir iki asır evvel benimseyen Avrupalılardan, daha lâik olduğumuz iddiasında mıyız?
Onların Paskalya v.s. gibi dini günlerindeki sosyal canlılık, hatta coşkunluklarına ne mana vereceğiz?
Ramazan gibi vesilelerle duyulan kolektif heyecan, bir dinin mensuplarını birbirine sevdirmek için az bulunur fırsatlardan biridir.
Her türlü dini mülâhazalarından ayrı olarak, yalnız halkın terbiyesi bakımından sağladığı faydaya göz yummak için, kızıl kâfir değil, sadece kızıl olmak kâfi.
Bu akşam iftar sofrası yerine kokteyl partisi hazırlayanları, Ramazan gufran ayı olduğu için, Allahü teâlâ belki affeder ama yaşayan bir cemiyetin vicdanı affeder mi?
Bilmiyor ve sanmıyorum... / Peyami Safa