Gazeteci Sadık Gökce’nin hazırladığı Konya’nın yerel Yenigün gazetesinin kültür sanat ilavesi Şehrin Hafızası'nın 19 Temmuz 2024 tarihli sayısının kapak konusu edebiyat tarihçisi, yazar Nihat Sami Banarlı oldu.
Fatma Tutak, "Halis Türkoğlu" başlığıyla kaleme aldığı makalesinde Banarlı'yı "Kelimelerin serdarı, Türkçe’nin ve Türk kültürünün âşığı, hadimi, koruyup kollayıcısı; ışıklı bir ruh, ebedi bir hoca, bir Atabek." diye tanıtmaktadır.
Banarlı'nın hayatını mensubu olduğu büyük Türk milletinin diline, kültürüne, tarihine vakfeden bir büyük edip olduğunu anlatan Tutak, sözlerine şöyle devam etmektedir:
"Zannımca büyük adamları büyük yapan en mühim husus ideallerine aldıkları mevzu yolunda ne ile karşılaşırlarsa karşılaşsınlar yılmadan devam etme azmine sahip olmalarıdır. Bu ister kişisel hayatlarında isterse içtimai hayatta olsun böyledir. Başı dumanlı dağlar misali zirvesindeki dondurucu soğuğa ve belki de içlerinde saklı volkanlara rağmen eteklerini en nadide çiçeklerle bezemesini bilirler."
Fatma Tutak daha sonra Banarlı'nın biyografisini vermekte kitaplarından bahsetmektedir.
*
Şehrin Hafızası'nda bir diğer önemli yazı Mustafa Özcan'a ait. Özcan, 1933’ten beri yayım hayatını sürdüren edebiyat, sanat ve fikir dergisi Varlık'ın bugün için en uzun ömürlü dergilerden biri olduğunu belirtmektedir.
Türkiye’de süreli yayınlar denildiği zaman ilk akla gelenin Varlık olduğunu ifade eden Özcan, "Kurucusu Yaşar Nabi ve arkadaşlarıdır. Bunlar da Sabri Esat Siyavuşgil ve Nahit Sırrı’dır. Yaşar Nabi, öncelikle bu dergiyi zamanla sahiplenmiş ve yanına bir de yayınevi eklemiştir. Böylece hem Varlık Yayınları doğmuş hem de Varlık dergisi, Türk edebiyatının lokomotif dergilerinden biri haline gelmiştir." ifadelerini kullanmaktadır.
1950-1960 arası edebî çalışmalar iyice yoğunlaşıp yeni yeni kalemler yazı alanında boy gösterince, bunların hepsine derginin yetemez olduğunu anlatan Özcan, sözlerini şöyle sürdürmektedir:
"On beş günde ya da ayda bir yayımladığı hikâye, şiir ve eleştiri sayısını arttırmıştır. Ayrıca şair ve yazarların yazdıklarını başka yerlerde de yayımlama olanağı artmıştır. Varlık Yıllıkları bu fikirden doğmuştur. Varlık dergisinde Konyalı şairler sadece şiir yazmamıştır. Başka türlerde edebi yazılar da kaleme almışlardır."
Şehrin Hafızası'nda Varlık’taki Konyalı şairlerin şiirlerini vermekle yetinen Mustafa Özcan, Bozkır’ın Meyre köyünde dünyaya gelen Oğuz Tansel’in bu konuda başı çektiğini belirtmektedir. Tansel'in sadece 1938 yılında o zamanlar on beş günde bir çıkan Varlık’ta “Zeytin Ağaçlı Vadi” (Sayı: 110), “Dağ Etekleri” (Sayı: 111), “Kader” (Sayı: 113), “Atatürk’e” (Sayı: 129), “Sağım Yeri” (Sayı: 131) şiirleriyle tanınmaya başladığını, bu ilk denemelerden sonra Oğuz Tansel'in verimli bir döneme girdiğini, çevresini, insanları, yokluk ve yoksunlukları, tabiat güzelliklerini şiirine konu edindiğini ifade etmektedir.
Sonra kimya mühendisi, şair Feyzi Halıcı'yı tanıtmakta ve Konyalı şairlerin akla gelen ilk isimlerinden biri olduğuna değinmektedir. Özcan, Feyzi Halıcı hakkında şu sözleri kullanmaktadır:
"Halıcı, uzun süre üzerinde çok çalıştığı 'Mevlâna Oratoryası'ndan bir bölümü Varlık sayfalarına 'Sonrasız' adıyla taşımıştır. 'Çağrı' şiiri düpedüz sevgiliye seslendiği, onu davet ettiği, gelmeyen sevgiliyi beklediğini anlattığı bir şiirdir. 'OIuş' ve 'Boğaz Kasidesi' 1958 yılına renk katan şiirlerindendir. İzmit şehitlerine ithaf ettiği 'Denize Düşen Ağıt' da Varlık’ta yayımlanan şiirlerindendir."
Şiirlerinde üşüyen şair
Şair Rıdvan Bülbül'ü de anımsatan Özcan, şöyle demektedir: "1950- 1960 arasında verimli bir şairlik dönemi geçirmiştir. Şiirlerini zaman zaman Varlık dergisi vasıtasıyla okurlara ulaştırmıştır. Bu demektir ki derginin editörü, sahibi, eleştirmen ve şair Yaşar Nabi’nin beğendiği şairler arasına girmiştir."
Rıdvan Bülbül'ün şiirlerinde üşümek eylemine çok sık yer verdiğini anlatan Özcan, sözlerini şöyle tamamlamaktadır: "Birkaç şiirinde bu ifadeyi kullanmıştır. Bunlardan birisi de 'Üşüyenler' şiiridir. Güzel bir şiirdir ve askerlik dönemi izlerini taşımaktadır. 'Kardan Adam' yerel basında çıkan şiirlerdendir, şair onu da Varlık’ta yayımlamıştır. Rıdvan Bülbül, askerlik hizmetini Doğu bölgemizde yerine getirmiştir. Bu hizmetin izlenimleri, sıkıntı ve özlemi şiirlerine yansımıştır. İşte bunlardan Varlık’ta çıkan 'Cilo Dağlarına Dilekçemdir' şiiri onun edebi şahsiyetinin bu dönemine rastlamaktadır."
Mustafa Özcan daha sonra Varlık’ta birkaç şiiriyle görünen şairler arasında Celâl Çumralı, Muammer Yüzbaşıoğlu, Ahmet Tufan Şentürk’ü saymaktadır. Muammer Yüzbaşıoğlu'nun hikâyeleriyle de dergiye güç katanlardan olduğunu belirtirken, "Celâl Çumralı, soyadından belli, Çumralı şairlerdendir." ifadelerini kullanmaktadır.
Bozkırların efendileri
Hale Gürbüz, Şehrin Hafızası'nda "Kültürümüzde Sembol Tipler: Alp-Alperen-Abdal" başlıklı makalesiyle yer alırken, "Orta Asya coğrafyasının uçsuz bucaksız bozkırlarının efendisi olmayı başaran Türklerin karakterlerinin de bozkırın sert iklimi ile şekillendiğini" belirtmektedir.
Türklerin bozkır ikliminin zorlukları karşısında baş etmeyi ve düşman gücü karşısında eğilmemeyi öğrendiğini, nesiller boyu bu davranışı aktardığını anlatan Gürbüz, sözlerine şöyle devam etmektedir: "Türklerin bu güçlüklere karşı koymasındaki en büyük motive edici güç ise kahramanlık ve cesaret gösterisine olan yatkınlık ve saygıları olmuştur. Bozkır kültürünün egemen olduğu bölgelerde yaşayan Türklerin etrafı düşman ve sert iklim şartları ile tabii ve coğrafi açıdan elverişsiz diğer birtakım güçlüklerle çevrelenmişti. Türkler bir taraftan tarihin seyri içerisindeki varlıklarını devam ettirebilmek için bu güçlükler ve zorlu şartlar ile mücadele ediyor diğer taraftan onları dinamikleştiren bu mücadele esnasında millî birliklerini korumak için geleneklerine sıkı sıkıya bağlı kalmaları gerektiğini öğreniyorlardı."
Hale Gürbüz, bütün bu millî kültürel değerlerin “Alp” kavramının ortaya çıkmasına, ilerleyen süreçte 'Alplık' karakterinin bir kültürel müessese haline dönüşerek yayılmasına öncülük ettiğine değinmekte ve sözlerini şöyle tamamlamaktadır: "Yiğitliğin, cesaretin ve kahramanlığın karşılığı olan 'Alp' terimini unvan olarak hükümdar ve milletin içinden gelen yiğit savaşçılar alıp kullanmaktaydılar. Alplık Türk devletlerinin kuruluşunda ve yükselişinde muazzam bir güç olarak ortaya çıkmıştır."
Esen kalın.