Aklım bazen denge problemi yaşıyor, şirazesi kayıyor; bir tek görünüyorum ama içimden türlü türlü kadın çıkıyor. Bazen çılgın bir aşçı, bazen bir ütücü...

Hatta ütü yapmak benim için bir meslek bile olabilir! "Evet, evet, duyuyorum; ütü mü?" der gibisiniz. Ama benim için ütü, rehabilite edecek kadar kıymetlidir. Tıpkı bir aşk gibi! Fazla mı abarttım? Olsun, severim işte! Mobilyacı, boyacı gibi işlere de el attım. Pek başarılı olmasam da fena değilim hani.

Ama sevmediğim işler de var; hatta suratına bile bakmadıklarım. Örneğin mutfak! Mutfağa mesafeli dururum. Ama kendimi severim, hem de çok severim. Varsa yoksa kendimim. Bitmez bir sevdamız var benimle içimdeki kadının. Eskiden çok kavga ederdik gençliğimizde; birbirimize kızar, çatışırdık. Şimdi ise ikimiz de ne istediğimizi biliyoruz. Saygının, sevginin ve güvenin olmadığı hiçbir yerde var olamayız artık. Hele güven! Onsuz bir nefes bile almayız.

Bazen konuşmadan anlaşıyoruz. Hatta öyle güzel insanlar var ki susarak söyleşiyoruz. En çok da onların sustuklarında bile söylediklerini duyuyorum. Hissettiklerim, yoksalar bile benimle. Onlar yüreğimde, gölgem gibi her yerde taşırım onları.

Bir de konuşmalar var; ballar, güller, fesleğenler saçılıyor etrafa. Adeta konfetiler havada uçuşuyor. Ama acı diller de var; içini yakan, susturamadığın, kaktüs gibi batan... Öyle diller huzuru bozar. Oysa huzurun olduğu yerlerde sesli kitaplar gibidir insanlar. Öyle ki, “Hiç susmasa!” dersiniz. Bazı sohbetler hikayeye çıkar, bazıları yorgun düşer. Ama gerçek sohbetler, ruhu iyileştirir; bedenleri, coğrafyaları aşar.

O yüzden dilerim ki sohbetin keyfine varasınız. İnsanın iyisine, güzeline, güvenine, sevdasına, hoş sohbetine denk gelesiniz!