Sözcüklerin kökeni hemen bütün çağlarda, bütün toplumlarda merak edilen bir alan olmuştur. Ülkemiz de bunun dışında değildir. Her bilim ve meslek dalında olduğu gibi dilcilikte ve köken biliminde de zaman zaman çeşitli fikirler ileri sürülür. Bunların bazıları saçma sapan kökenceler olabilir. Örneğin köpeğin “gövgöv, kövköv”den, böğürtlenin “bağırtmak”tan getirilmesi saçma sayılabilecek görüşlerdir.

Hasan Eren balık, yurd,yundvebenzeri kelimelerin “kökenini bilmiyoruz” der. Halbuki bunlar gayet kolay açıklanacak sözlerdir. Aynı şekilde MBTS’te de balık, burçak, doru, doruk vb. sözler hakkında “kökeni belli değil” ifadesi kullanılmaktadır. Bunların hepsinin kökü, kökeni bellidir. Bütün bunları bu yıl birinci cildini çıkarmayı umduğumuz Türkçenin Köken Bilimi Sözlüğünde açıklayacağız. Şimdi bazı sözler üzerinde durmak istiyoruz:

Kısaltmalar
Çağbayır : Çağbayır, Yaşar; Ötüken Türkçe Sözlük, İstanbul 2017 (5 cilt).
D :DivanüLügatit Türk Dizini, Kaşgarlı Mahmut, TDK, Ankara 1972.
DS : Derleme Sözlüğü, TDK, 12 cilt.
EUTS : Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü, Ahmet Caferoğlu, 3. b., Enderun k.e., İstanbul 1993.
Eyuboğlu : Eyuboğlu, İsmet Zeki; Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü, 4. b., Sosyal y., İstanbul 1998.
MBTS :Misalli Büyük Türkçe Sözlük (Kubbealtı Lugatı), İlhan Ayverdi, 1. b., İstanbul 2005, 3 cilt (1. cilt a - g, 2. cilt h - n, 3. cilt o - z). 
SS :SözlerinSoyağacı, SevanNişanyan, 4. b., Everest y., İstanbul 2009.
TDES :TürkDilininEtimolojikSözlüğü, HasanEren, Ankara 1999.
TvETTL: Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugatı, AndreasTietze, Simurg y., İstanbul - Viyana 2002, 1. c.
YTS :YeniTaramaSözlüğü, CemDilçin, TDK, Ankara 1983.


1. Babık

Burdurdan derlenen babık, Ispartadan derlenen babbık “hayvan tırnağı”dır (DS 2 452). Tietze 1957’de bu sözü aynı manadaki Sırp - Hırvatça pápak’a bağlamıştır (TvETTL 254, babık / babbık). Ondan alarak Yaşar Çağbayır da babık sözünü Sırpçaya bağlamıştır (Çağbayır 1 475).
Bu kökence yanlıştır. Sözcük Türkçedir; *bab + ag biçiminde yapılmıştır. Ocaktaşları saptanmıştır. Ayrıca Türk köylüsü bir kelime için neden Sırbistana, Hırvatistana gitsin? Aynı şekilde Sırp - Hırvat köylüsü pápak sözü için niçin Anadoluya gelsin? Sözcük ya Balkanlara inen Türklerden Sırp - Hırvatçaya geçmiştir ya raslantıdır ya da köken birliğine işaret eder.

2. Bacı

Tietze, bacı sözünü Moğalca gösterir (TvETTL 255, bacı). Çağbayır da sözü Moğalcaya bağlar (Çağbayır 1 477). Sözcük Türkçeden Kırmanççayabaco “kız kardeş, abla” olarak geçmiştir (Çağbayır 1 478).
Nişanyan da bacı sözünü Moğalca gösterir, baca “kızkardeş, abla” anlamını verir; fakat “alıntı yönü açık değildir” der (SS 49, bacı). Bunun anlamı sözün Türkçeden de Moğalcaya geçebileceğidir.
Hasan Eren, bacınınMoğalca olduğu savına katılmaz; “kökünü bilmiyoruz” der (TDES 32, bacı). Bize göre sözcük Türkçedir. *bad + ag biçiminden gelişmiştir. Bacanakla ilişik olabilir.

3. Belen

MBTS’te belen sözü şöyle izah edilmektedir: “belen i. (E.T. Türkçe. beleñ-bileñ; kökü kesin olarak belli değildir) iki tepe arasında geçit verecek şekilde alçalan yer, dağ geçidi, bel.” (MBTS 1 323).
Bizce kökeni bellidir. Kelime Türkçe bel kelimesindendir; Türk düşüncesinde dağlar insan gibi düşünülür. Dağın başı, göğsü, beli, eteği, ayağı (dibi) vardır. Bel-en “dağın belinden aşan yol, geçit”tir. Nişanyan da bu fikirdedir (SS 63, belen). Belenin “tepe” manası da vardır (TvETTL 309, belen). 
HatayınBelen ilçesi adını buradan alır. Belen Amanos dağlarındaki geçit üzerinde kurulmuştur. Belen ilçesinin Biylan ~ Beylan yazımları Arap harfli yazımın yanlış okunuşlarıdır. Kapalı e, yani é Arap abecesinde y ile yazıldığı için böyle okunmuştur.
Her halükârda belen Türkçedir. *belg + eg biçiminden gelişmiştir. Sondaki g, sonracılng’yeevrilmiştir.

4. Ber- 

Altayca - Türkçe Sözlükteber- “vermek” edimi (fiili) Moğalca gösterilmiştir. Doğru değildir.  Edim Türkçedir.

5. Böğürtlen 

İ. Zeki Eyuboğlu böğürtlen hakkında şöyle der: 
“Böğürtlen, Türkçe böğürmek (buraya bakınız)’ten böğür-t-len, böğürtlen (dikenli, dokununca acıtıcı bir bitki).
Böğürtlen sözcüğünü halk üretmiştir. Anadolu halk ağzında böğürtmek (az haşlamak), böğürttürmek (az pişirmek) sözcükleri göz önünde tutulursa böğürtlenin dikenli oluşu nedeniyle dokunduğu yerde yanmaya, haşlanmaya benzer bir acı uyandırmasından bu adı aldığı anlaşılır. Doğal etkisi nedeniyle bitki adı üretme Türkçenin özelliklerinden biridir: ısırgan, diken, keçiboynuzu, acık (ekşi elma), acıkara (yaban üzümü), acurga (yaban turpu), acısu(maden suyu. Bitki değilse de adını acımsı etkisinden almıştır).” (Eyuboğlu 101, böğürtlen).
Tietze’nin tanımı ve kökencesi şöyledir:
“BöğürtlenI bugün bilinen manada (malûm çalı ve meyveleri) < bir Rumeli diyalekti (Bosna) varyantı olan bok’ürten kelimenin aslının *böğürten, yani bağırtan’ olması ihtimalini akla getirir: dikenleriyle insanı ve hayvanları bağırtan bir çalıdır, krş. ısırgan.” (TvETTL 380, böğürtlen).
Tietze’nin bu izahı soru imiyle de olsa MBTS’de şöyle yankı bulmuştur:
“Böğürtlen : (böğürten dikenleriyle insanları ve hayvanları bağırtan çalı’dan [?]).” (MBTS 2 412).
Bunların hepsi yanlıştır, hatta saçmadır. Böğürtlen bildiğimiz bitki kavramının göstergesidir, yani adıdır. Kökü *börddür. -ğü- uzama sonucudur. -l- türemedir. İlk ve tam biçimi *bördegdir. -g, sonracıl olarak ng’leşmiştir. Ocaktaşları saptanmıştır.

6. Bülür

Tietze, Akyazıda duyduğu bülür “zedelenmeden kabuğundan çıkarılan ceviz çekirdeğinin bütünü” kelimesini,  Ermenice bülür “bütün”e bağlar (TvETTL 405, bülür). İnsan “ne alaka?” demekten kendini alamıyor. Çünkü “zedelenmeden kabuğundan çıkarılan ceviz çekirdeğinin bütünü” kavramıyla “bütün” kavramı birbirinden tamamen farklı, apayrı kavramlardır.

7. Çanta 

Çanta “eşya kesesi, heybe” sözcüğü Evliya Çelebi (1611 - 1682)’de saptanmıştır. Nişanyan Farsça tanca “kese, torba”dan metatezle alınabileceğini yazar (SS 103, çanta). Bu kökence muhtemeldir.
Doerfer, çanta sözünün Rumence geantă’dan alındığını söyler; Doerfer’in savı yanlıştır; tam aksine Rumence sözcük Türkçeden alınmıştır (TDES 78, çanta).

8. Elma 

Sevortyana göre sözcük Hint - Avrupacadır ve eski bir tarihte Türkçeye geçmiştir (TvETTL 157, alma / elma). Doğru değildir. Kaşgarlıda almıla “elma”dır (D 8). Sondaki -la öğesi düşmüştür.

9. Eşek

Tietze, Eski Türkçe eşgekten geldiğini yazar (TvETTL 746, eşek). 
Nişanyan Ermenice éş, işak “eşek” sözcüğünün 5. yüzyıldan itibaren örnekleri olduğunu, sözün Türkçe eşekle ilişkisinin 200 yıldan beri tartışıldığını söyler. Nişanyan, Ermenice sözcüğün muhtemelen Hint - Avrupaca *ekwos “at”ın bir türevi olduğunu belirtir (SS 172, eşek).
Nişanyan zaten Türkçe sözün Ermeniceden geldiğini söylemiyor; ilişkisinin tartışıldığını söylüyor. Nişanyan’ın Ermenice sözü *ekwos “at” köküne bağlaması doğru değildir. Çünkü at ve eşek özge (ayrı) kavramlardır.
Eren eşeğin kökeni üzerindeki tartışmaları uzun uzun anlatmıştır (TDES 138 - 140, eşek). Özetle söylersek eşek Türkçedir. Kayda geçen ilk biçimi eşgektir. Ortadaki gdüşümüş, eşek olmuştur. Eşekteki şşigmatizim sonucudur. Moğalcadakielcigenşigmatizmin kanıtıdır. Elcigen aynı zamanda eşgek ile ocaktaştır, kökteş değil. Sonuçta Türkçe eşgek> eşek ve Moğalcaelcigen “eşek” sözlerinin ikisi de Türkçedir. Her iki kelime bir ocak teşkil eder. Sondaki n, Moğalcanın eseridir. Krş. Türkçe elçi, Moğalcaelçin ile. Moğalca Türkçe sözleri genişletir. Krş. Türkçe and, Moğalcaanda, Türkçe gök, Moğalcakökö “gök, mavi”, Türkçe bor, Moğalcaboro “boz” vb.

10. Gözde

Nişanyangözde “1. tercihe şayan 2. haremde padişahın seçtiği cariye” sözünü Farsça guzīda “seçilmiş”e bağlar (SS 214, gözde).
Nişanyan’ın görüşü doğru değildir. Çünkü sözcük “göze girmek”le ilişiktir. Gözde şey veya cariye özellikle seçilmiyor ki; bazı özellikleri ve davranışları nedeniyle “göze giriyor.” Ayrıca ünlü -ü- değil, -ö-’dür. Türkçede kimi çekim eklerinin yapım eki olduğuna dair bir çok örnek vardır. Günümüzde özde, sözde, girdi (iktisat terimi), çıktı (bilgisayar terimi) böyledir. Keza candan, içten ayrılma ekiyle yapılmış bağımsız sözcüklerdir. 
Gülensoy da sözcüğü göz + de öğelerinden oluşturur. 


++

1. Bu sözlüğün redaktörlük ve Türkçe etimolojik açıklamalarını Ahmet Topaloğlu, Arapça,
Farsça etimolojik açıklamalarını Hayri Bilecik ve Mustafa Tahralı yapmıştır.

2. N. A. Baskakov - T. M. Toşçakova, Altayca - Türkçe Sözlük, haz.lar Emine Gürsoy-Naskali– MuvaffakDuranlı, TDK, Ankara 1999, 38. s.

3. Tuncer Gülensoy, Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi Sözlüğü, TDK, Ankara 2007, 390.
s.