1. KARADENİZ

 Karadeniz Güneydoğu Avrupa coğrafyasında yer alan bir iç denizdir. İstanbul boğazı vasıtasıyla Akdeniz’in bir kolu olan Marmara denizine bağlanır. Azak denizi de Karadeniz’e dâhildir. Karadeniz’in güneyi yurdumuzun en uzun kıyılarını oluşturur. Yüzölçümü 436 402 kilometre karedir.

Yüzyıllar boyunca bir Türk gölü olan Karadeniz, Türk tarihinde önemli bir yere sahiptir.

Karadeniz Türk adlandırmasıdır. Dünyanın bütün ülkeleri bu denizi Türkçesinin çevirisiyle anarlar (Yunanca Póntos Mélas yahut Mávri Thálassa, İngilizce Black Sea, Rusça Çernoye more, Ukrayca Çorne more vb.). Osmanlıca Bahr-i Siyah da Türkçesinin çevirisidir.

Yalnız Karadeniz değil, Akdeniz de Türk adlandırmasıdır.

1.1. Tarihte Karadeniz’in bazı adları

 1. Herodot 4 - 37’de Karadeniz’e Kuzey denizi der.

2. Belâzurî’de (820 - 892) Karadeniz’in diğer bir adı Tarâbezünde (Trabzon) denizidir.[1]

3. Mesudi (896 - 956) Karadeniz’e Bahr-i Nitas veya Bahr-i Nitaş der; kimileyin Azak denizini de içine katar.[2] Bazen sadece Bontus der.[3]

Aurel Decei, Nitas ~ Nitaş’ın Buntus’tan (Yunanca Pontos) bozulduğunu söyler.[4] Gerçekten de Arap abecesinde b sesi altta tek nokta, n sesi üstte tek noktayla gösterilir. Noktalar yer değiştirince Buntus > Nitas ~ Nitaş olur. Buntus’un ortasındaki -n- sesi ise herhâlde imlada kaybolmuştur.

4. Dede Korkut’ta Karadeniz geçer.

5. Aşıkpaşazade’nin (1400 - 1484) 132 ve 152. bablarında Karadeniz adı geçer.[5]

6. Karadeniz, 1490 - 95 arasında yazılan Tursun Beyin Tarih-i Ebulfeth’inde birçok kez anılır.[6] Tursun Bey’de Akdeniz de anılır.

7. Evliya Çelebi’de Karadeniz geçer; Akdeniz de geçer.[7] (Özel bir araştırma yapmadık. Rasladığımız bazı bilgileri derledik).

1.2. Halk şiirimizde Karadeniz

 1. Köroğlu (16. yy) şöyle der:

“Şimdi kıratıma biner aşarım

Karadeniz gibi kaynar coşarım

Sinesine eğri kılıç döşerim

Gönderin Ayvaz’ı göresim geldi.”[8]

2. Karacaoğlan’ın (17. yy) bir dörtlüğü şöyledir:

Karacaoğlan der, işlerim naçar

Ah ile vah ile günlerim geçer

Coşmuş Karadeniz köpüğün saçar

Dağılmış göllere kaz gele deyü.[9]

2.1. Yine Karacaoğlan şöyle der:

Aşağıdan Karadeniz iniler

Arttı derdim yaralarım yeniler

Yaras’ olan yarasına iniler

Sağlar melil melil bilmem nedendir.[10]

 Dörtlüklerde Karadeniz’in coşkunluğuna yollamada bulunuluyor (Özel bir araştırma yapmadık. Tesadüf ettiğimiz birkaç kıtayı örnekledik).

1.3. Çağdaş Türk şiirinde Karadeniz

 Sefer-i Bahr-i Siyah etme kasımdan sonra. (Beylikçi İzzet Bey).[11]

Boşluklara dalmış düşünür karşıda Yûşâ

Bekler sanılır şahlanacak Bahr-i Siyahı (Edip Ayel).[12]

Dizelerde Karadeniz’in haşinliğine işaret vardır.

1.4. Karadeniz adı hakkında bazı görüşler

 1. 17. asırda doğuya bir seyahat gerçekleştiren J. B. Tavernier, bu denize “sis ve bora hâkim olduğu için Karadeniz dendiğini” söyler.[13] Bu görüşte renk unsuruna ön planda yer verilir. Çünkü sis siyahtır.

2. La Baronne Durand de Fontmagne şöyle anlatır:

“Karadeniz eski çağlarda esrarlı bir deniz olarak bilinirmiş. Girişindeki Öreke taşlarının arzettiği büyük tehlike bir yana, bu deniz daima sislerle kaplı oluyor. (…) Karadeniz korkunç fırtınalarıyla da ünlü. Çok kuvvetli dalgaları okyanustakiler gibi kırılmıyor. Eskilerin, bu kıyılara koruyucu tanrılar adına sunaklar yapmaları boşuna değilmiş.

Bu hırçın denizle tarnışmamızda şanslı sayılırdık.”[14]

3. Doğan Aksan, Karadeniz’i renkle ilişik görür. Eski İranlıların bu denize ahşaéna “koyu renkli” adını verdiklerini, Yunanlıların bunu yanlış anlayarak onu Póntos eúxeinos “konuksever deniz” biçimine soktuklarını yazar.[15]

Yunanlıların konuksever deniz demeleri, onu konuk sevmeyen bir deniz olarak düşünmelerindendir. Yani tersine bir düşünüştür.

4. Haldun Taner Gülerek Ölmek öyküsünde “Yağmur yağsa Karadeniz’e neden Kara adının takıldığının kolay anlaşılabileceğini …” söyler.[16] Taner, Karadeniz’in karasını alelade renk manasında düşünür.

5. Cem Karaca Kurtuluş savaşımızda Karadeniz’in kadın ve erkeklerini anlattığı Kavga şarkısında şöyle der: “Karadeniz denizdir, gâh uslu, gâh delidir.”

6. Bazı kişiler Türkçede karanın “büyük” anlamına geldiğini, bundan ötürü Karadeniz’e bu adın verildiğini söylerler. Bu düşünce doğru değildir. Karanın “büyük” anlamı olmakla birlikte buradaki anlamı “büyük” değildir (Hazar denizi 371 000, Karadeniz 436 402 kilometre karedir. Yani ikisinin büyüklüğü birbirine yakındır. Neden Hazar denizine Kara denmemiş de tam aksine Akdeniz denmiştir?).

 1.5.1. Gabain’in görüşü

 A. von Gabain, Türklerde güneyin renginin kızıl olması dolayısıyla güneydeki denize Kızıldeniz, batının renginin ak olması dolayısıyla batıdaki denize Akdeniz, kuzeyin renginin kara olması dolayısıyla kuzeydeki denize Karadeniz adını verdiklerini söyler.[17] (Eski Türklerde güneyin rengi kızıl, batının ak, kuzeyin kara, doğunun mavi idi).

Gabain güney - kızıl - saksağan, batı - ak - pars, kuzey - kara - yılan, doğu - mavi - ejderha açıklamalarını yapar.[18]

Biz Gabain’in görüşüne katılmıyoruz. Çünkü Kızıldeniz’in adı çok eski çağlardan beri, en azından Herodot’tan beri Kızıldeniz’dir.[19] Kızıldeniz kadar Basra körfezi ve Umman denizi de Türkler için bilinir yerlerdir. Gabain’in görüşü doğru olsaydı Türklerin bu iki su kitlesine Kızıldeniz yahut Kızıl körfez vb. şeklinde bir ad vermeleri icap ederdi. Çünkü bunlar da güneydedir.

Ayrıca Akdeniz batıdan ziyade güneyde düşünülmelidir. Eğer denizler yönlere göre adlandırılsaydı, tam batıda olan Adalar denizine Akdeniz denmeliydi.

 1.6. Karadeniz ne olabilir?

Karadeniz’e bu adın niçin verildiğine yıllardan beri kafa yoruyorduk. Karadeniz’le ilgili düşüncelerimiz özetle şöyleydi:

Kara sözcüğü olumsuz bir anlam ifade eder. Buradan yola çıkarak Karadeniz hırçın, dalgalı, fırtınalı olduğu için ticaret gemilerinin seyrine izin vermez, yolcu gemilerinin geçişine izin vermez, balık tutmaya izin vermez, hatta insanların yüzmesine dahi izin vermez. Kısaca tehlikeli, zararlı deniz olduğu için adı Karadeniz’dir. “Karadeniz’de gemilerin mi battı?” deyimi Karadeniz’in haşinliğine bir vurgudur. Niçin Akdeniz’de, Adalar denizinde gemilerin battı mı denmez de Karadeniz’de mi battı denilir. Çünkü Karadeniz tehlikeli ve zararlıdır. Yani Karadeniz “kötü, menfi” bir denizdir. İleri sürüldüğü gibi “büyük deniz” yahut “kuzeydeki deniz” değildir (27 Mart 2010).

Özetle Karadeniz “coşkun, taşkın, hırçın, haşin; dalgalı, fırtınalı, kolay geçilemeyen, zor, güç, sert; tehlikeli; zararlı, kötü, elverişsiz” bir deniz olduğu için böyle adlandırılmıştır (20 Aralık 2010).

Akdeniz ise tam aksidir. Sakindir, sessizdir, yumuşaktır. Her türlü geminin seyrine imkân verir, balık tutmaya izin verir, yüzmeye izin verir (Tuz oranı Karadeniz’in iki katı olduğu için daha kolay yüzülür). Yani nispeten insanlara zarar vermeyen, insanlar için tehlikeli bir deniz değildir.

 1.6.1. Son nokta

 Böyle düşünüyor, böyle yazıyorduk. Fakat emin olamıyor, araştırmaya, düşünmeye devam ediyorduk ve nihayet Karadeniz bahsini 30 Aralık 2010 Perşembe günü bitirdik, noktaladık. Bu tarihte Erdoğan Aslıyüce’nin Sinop’la ilgili yazısının müsveddesini okuyorduk. Yazıda Sinop’un çifte limanından bahsediliyor; İnceburun’un güneyinde, rüzgârlardan korunaklı limana İç liman yahut Akdeniz, kuzeyindeki limana ise Dış liman yahut Karadeniz denildiği anlatılıyordu. Biz zaten yıllardan beri Karadeniz, Akdeniz üzerine kafa yoruyor, düşünüyor, veri topluyorduk. Dolayısıyla yukarıda anlattığımız düşüncelere ulaşmış, belli bir fikre gelmiştik. Sadece bu fikri kesinleştirecek, tasdikleyecek bir veriye ihtiyacımız vardı. Bu veriyi Aslıyüce’nin yukarıda andığımız yazısından elde ettik ve bundan sonra Besim Darkot’un yazdığı İA’daki Sinop maddesini okuduk. Aynen naklediyoruz:

 “Sinop Anadolu’nun şimâle doğru en fazla ilerleyen ve İnce-burun ile sona eren kara çıkıntısına şarktan birleşen küçük bir yarım-adanın berzah kesimine yerleşmiştir. Berzahın genişliği en dar yerinde 300 metreyi geçmez ve kısmen evler ile kaplı kumsal bir şerit hâlini alır. Buradan itibâren şarka doğru uzanan yarım-ada kendi cenûbunda kalan derin ve demirlemeğe elverişli Sinop limanının (İç liman, halk arasında: Akdeniz), şark rüzgârından başka bütün rüzgârlardan korunmasını sağlar ve Sinop bu sâyede Anadolu’nun uzun Karadeniz kıyısında tek tâbiî liman durumunu kazanır. Berzahın şimâlinde kalan deniz (Dış liman, halk arasında: Karadeniz) ise, fırtınalara açık olduğu için, denizcilik bakımından değerli sayılmaz; bununla beraber Sinop’un ‘Çifte limanı’ndan bahsedilir.”[20]

1.7. Karadeniz bahsinin sonucu

 Görüldüğü üzere Karadeniz “fırtınalara açık olduğu için, denizcilik bakımından değerli sayılmayan” bir denizdir. “Değerli sayılmayan”dan kasıt, “elverişsiz olmak, fırtınalara açık olmak”tır. Başka deyişle “coşkun, haşin, hırçın, dalgalı, geçit vermeyen deniz olmak”tır. Akdeniz ise tam aksine “sakin, yumuşak, geçit veren deniz”dir. Böylece Karadeniz’e kara sıfatının niçin verildiğini doyurucu, tatmin edici bir şekilde açıklamış bulunuyoruz.

Şunu ekleyelim ki, gerek Karadeniz, gerek Akdeniz denizcilerimizin adlandırmasıdır.

2. Akdeniz adı

Akdeniz Avrupa, Asya, Afrika kıtalarını birleştiren, kıyıları yüzyıllar boyunca birçok uygarlığa beşiklik yapmış, insanlık tarihi açısından önemli bir denizdir.

Türkler İstanbul boğazından başlayarak Cebelitarık boğazına değin olan su kitlesine Akdeniz adını vermişlerdir. Atatürk’ün “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir” buyruğundaki Akdeniz’den kastı gerçi Adalar (Ege) denizidir; fakat anılan deniz de Akdeniz’e dâhildir. Ayrıca Marmara, Tiren, Adriyatik denizleri bu denizin öteki kollarıdır.

Karadeniz gibi Akdeniz de Türk adlandırmasıdır. Lakin Akdeniz, Türkçe Karadeniz adlandırması kadar yaygın değildir. Türkler, Bulgarlar, Yeni Yunanlılar dışında bu ad kullanılmaz.[21] Osmanlıca Bahr-i Sefid Türkçesinin tercümesidir. Diğer uluslar bu denizi Ara deniz, İç deniz olarak adlandırırlar. İngilizcesi Meditarrenaen Sea bu anlamdadır. Azerbaycanda Aralık denizi denir.

 2.1. Tarihteki bazı adlandırmalar

 1. Mesudi (896-956) bu denize Şam, Atraplus, Lazkiye denizi denildiğini söyler.[22]

2. Tursun Bey’in 1490-95 arasında yazdığı Tarih-i Ebulfeth’te Akdeniz de geçer.[23] Karadeniz’in geçtiğini söylemiştik.

3. Evliya Çelebi’de Akdeniz geçer; Karadeniz’in geçtiğini de söylemiştik.[24]

Özel bir araştırma yapmadık; bulduğumuz birkaç bilgiyi verdik.

2.2. Türklerin Akdeniz dediği deniz ve göller

1. Türkler Hazar denizine Akdeniz de demişlerdir.[25]

2. Kırgız Türkleri Balkaş gölüne Ak tengiz derler.[26]

Özellikle Hazar denizine Akdeniz denmesi önemlidir.

 2.3. Akdeniz hakkında Gabain’in görüşü

 Gabain’in Türklerin Karadeniz’e kuzeyde olduğu için Kara, Akdeniz’e batıda olduğu için Ak, Kızıldeniz’e güneyde olduğu için Kızıl dedikleri görüşünü yukarıda nakletmiş, bu görüşlere katılmadığımızı bildirmiştik. Doğal olarak Akdeniz’in batıdaki deniz olduğu için Ak olarak adlandırıldığına da katılmıyoruz.

2.4. Akdeniz hakkındaki düşünceleremiz

Biz Akdeniz’le Karadeniz’i hep birlikte düşündük. Çünkü her iki ad birbirinin zıddı olduğu için birlikte düşünülmeyi gerektiriyordu. Yukarıda Karadeniz’i kara sözünün olumsuzluğuyla açıkladığımız gibi Akdeniz’i de ak sözünün olumluluğuyla açıklama eğilimindeydik. Araştırmalarımız sürünce bu düşüncemize uygun kanıtlar bulmakta zorlanmadık. Örneğin bizi Akdeniz’e götürecek Aklimanlara tesadüf ettik. Aklimanlara bu adlar “sakin, dalgasız, demirlemeye elverişli” oldukları için verilmiştir. Bunları biraz aşağıda sıralayacağız.

 2.5. Akdeniz ne olabilir?

 Yukarıda Karadeniz’i düşünürken Akdeniz’i de beraber düşündüğümüzü belirtmiştik. Birinin anlamını bulduğumuzda öbürü bunun tersi olacaktı. Karadeniz’i “coşkun, hırçın, haşin deniz” olarak düşündüğümüze göre Akdeniz bunun tersidir. Yani Akdeniz’e bu adın verilmesinin sebebi “sakin, durgun, kolay geçilir” olmasındandır. Dolayısıyla Akdeniz de ak, yani “sakin” denizdir. Gabain’in dediği üzere Ege denizi de dâhil olmakla Akdeniz’in batıda olmasından ötürü ak adını almamıştır. Biraz yukarıda bildirdiğimiz üzere Aklimanlar da benzer anlamdadır.

Akdeniz’e benzer bir adlandırmaya tarihteki şu örneği verebiliriz: Macellan 1520’de Atlas okyanusunu geride bırakarak bugünkü Arjantin’in güneyinden Pasifik okyanusuna dönünce, bu okyanusun sakinliğini dikkate alarak ona Pasifik, yani “sakin” adını vermişti. Azerbaycanda Sakit okyanus denilir.

Böyle düşünüyor, böyle yazıyorduk. Lakin emin olamıyor, araştırmaya, düşünmeye devam ediyorduk ve Karadeniz bahsini nihayet 30 Aralık 2010 Perşembe günü noktaladığımız an, Akdeniz bahsini de noktaladık. Söylediğimiz üzere bu tarihte Erdoğan Aslıyüce’nin Sinop’la ilgili yazısının müsveddesini okuyorduk. Yazıda Sinop’un çifte limanından bahsediliyor, İnceburun’un güneyinde, rüzgârlardan korunaklı limana İç liman yahut Akdeniz, kuzeyindeki limana ise Dış liman yahut Karadeniz denildiği anlatılıyordu. Biz zaten yıllardan beri Karadeniz, Akdeniz üzerine kafa yoruyor, düşünüyor, veri topluyorduk. Dolayısıyla yukarıda anlattığımız düşüncelere ulaşmış, belli bir fikre gelmiştik. Sadece bu fikri kesinleştirecek, tasdikleyecek bir veriye ihtiyacımız vardı. Bu veriyi Aslıyüce’nin yazısını okurken elde ettik ve Besim Darkot’un İA’daki Sinop maddesini okuduk. Aynen naklediyoruz:

 “Sinop Anadolu’nun şimâle doğru en fazla ilerleyen ve İnce-burun ile sona eren kara çıkıntısına şarktan birleşen küçük bir yarım-adanın berzah kesimine yerleşmiştir. Berzahın genişliği en dar yerinde 300 metreyi geçmez ve kısmen evler ile kaplı kumsal bir şerit hâlini alır. Buradan itibâren şarka doğru uzanan yarım-ada kendi cenûbunda kalan derin ve demirlemeğe elverişli Sinop limanının (İç liman, halk arasında: Akdeniz), şark rüzgârından başka bütün rüzgârlardan korunmasını sağlar ve Sinop bu sâyede Anadolu’nun uzun Karadeniz kıyısında tek tâbiî liman durumunu kazanır. Berzahın şimâlinde kalan deniz (Dış liman, halk arasında: Karadeniz) ise, fırtınalara açık olduğu için, denizcilik bakımından değerli sayılmaz; bununla beraber Sinop’un ‘Çifte limanı’ndan bahsedilir.”[27]

Darkot sonradan DİA’daki Sinop maddesinde Akdeniz yerine Akliman tabirini kullanmıştır.

2.6. Akdeniz bahsinin sonucu

 Demek ki Akdeniz, Karadeniz’e göre “daha sakin, denizciliğe elverişli, kolay geçilen bir deniz” olduğu için ak sıfatını almış ve birleşik Akdeniz sözcüğümüz meydana gelmiştir. Doğal limanlara da Akliman denilmiştir. Yani Akdeniz, Akliman ve Pasifik, birbirine yakın manalardadır.

Şunu da ekleyelim ki Karadeniz gibi Akdeniz ve Aklimanlar da denizcilerimizin adlandırmasıdır. Hazar denizine ve Balkaş gölüne Akdeniz denmesinin sebebi de onların “sakin, durgun, deniz aracı yüzdürmeye elverişli” olmalarındandır.

Böylece Karadeniz ve Akdeniz sorunsallarını sona erdirmiş bulunuyoruz (25 Haziran 2020, 24 Ekim 2022).

 

3. Akliman adları

 Aklimanlar da Akdeniz’e benzer adlandırmalardır. Tek fark Akdenizler “büyük su kitleleri”, Aklimanlar “küçük su kitleleri”dir. Türk coğrafyasında şu an itibarıyla tespitlediğimiz beş Akliman şunlardır:

3.1. Sinop’un doğal limanı olan Akliman

B. Darkot, Sinop’un güneyindeki İç limana “rüzgârlara kapalı konumuyla ve sakin denizi”nden dolayı Akliman adının verildiğini söyler.[28]

Darkot, İA’daki Sinop makalesinde ise bu limana İç liman veya Akdeniz denildiğini bildirmişti.

NOT : Bu veriyi yazımızı yazıp bitirdikten sonra elde ettik. Eklemeden geçemedik. Konumuzla direkt ilgili olduğu için bu kısmın en başına koyduk (24 Ekim 2022).

 

3.2. Sinop’un batısındaki Akliman

İlk elde ettiğimiz Akliman verisidir.

B. Darkot, MÖ 400’de, Onbinlerin Dönüşü’nde Harmen’e, yani Akliman’a uğranıldığını yazar.[29] (Darkot Kotyora’yı Ordu’nun batısına yerleştirir).[30]

Sinop’un batı yakınındaki Akliman’ın Strabon’daki adı Armene’dir; burada bir İlkçağ köyü ve limanı vardı.[31]

TA, Sinop’un batısındaki Akliman’ı şöyle anlatır: Sinop’un kıyı üzerinden 10 kilometre batısında “Amcoros burnu güneyinde 800-900 metrelik deniz girintisi”dir.[32]

3.3. Çanakkale’nin Rumeli yakasındaki Akliman

 Ak liman veya Akça liman, Fatih kanunlarında geçen ve Çanakkale boğazının Rumeli tarafında bulunan bir limandır.[33]

3.4. Mersin - Silifke’deki Akliman

 Piri Reis kitabının “Bu bölüm Karaman kıyılarındaki Silifke sahillerini anlatır” kısmında şöyle der:

 “Eğer Kıbrıs adasından Karaman kıyılarına geçmek istenirse, Silifke’den itibaren Karaman dağları hep yüksektir. Dağın batı tarafına, döküntülerin olduğu yerdeki Ponte Deligaşe’ye gelinir. Ak liman kenarları alçaktır. Çünkü büyük dağlar uzaktan öyle görünürler.

Ponte Deligaşe kahpe yüzü demektir. O burun kıbleye karşı ince, alçak bir kumluk burundur. Uç kısımları sığdır.

Bu burundan karayel cihetine altı mil ötede Aya Todora limanı derler. Issız, tabii bir limandır. Türkler Ak Liman derler.”[34]

 

3.5. Balıkesir’deki Akliman

Balıkesir’de Asya’nın en batı noktası olan Baba burnu yakınlarında bir Akliman vardır.

Bu Aklimanların hepsi “sakin, dalgasız, durgun, demirlemeye elverişli” olduğu için böyle adlandırılmıştır.

 

4. Genel sonuç

 Böylece Karadeniz, Akdeniz ve Akliman adlarının manalarını çözmüş olduk.

EK

Aşağıda Destan-ı Bahreyn (iki deniz) destanını veriyoruz. Destan Karadeniz ile Akdeniz’in atışmasını içeriyor. Destanı dikkatle okursak Karadeniz’in haşinliğini, Akdeniz’in munisliğini kolayca fark ederiz.

3. Destan-ı Bahreyn[35]

1.

İki deniz cenge durup evvela

Karadeniz der ki şiddet bendedir.

Gürleyip meydana çıkıp müsemma

Akdeniz der ki uluhiyyet bendedir.

2.

Karadeniz der ki : Görenler şaşar

Sadamı işidip kulağı tıkar

Taraf yüzünden celâlî bahar

Giyinip şitâbı kisbet bendedir.

3.

Akdeniz der ki: Kanı ah u zar eden

Namını yürüdüp aşikâr eden

Vücudunu sarıp tar u mar eden

Rüzügâr[ı] arşı kuvvet bendedir.

4.

Karadeniz der ki: Soğuk eserim

Hışma gelip Nuh tufan[ı] eserim

Asi devletler gibi ben inilerim

Mevc urup hoşça hikmet bendedir.

5.

Akdeniz der ki: Gökten yere yapılan

Ateş olup bulutları dağıtan

Uzak yoldan iniltisin duyulan

Mahitâb ile bu kudret bendedir.

6.

Karadeniz der ki: Gahına ermeğe

Yüzünden bile alıp altına girmeğe

Senede bir nice bin ezip[36] vermeğe

Sefîne halkına kesret bendedir.

7.

Akdeniz der ki: Söyle duacı

Sana yüzü kara, zehirden acı

Seni bana katıp alan haracı

Darb-ı İskender-i vahdet bendedir.

8.

Karadeniz der ki: Gördüm hikmeti

Bakıp celâlime görme hor beni

Ejderha misali senden geleni

Ağız açıp yutmağa gayret bendedir.

9

Akdeniz der ki: Sen de ver kulak

Beni yutmak sana ne kadar ırak

Yanımda bir köksün cürmüne [bir] bak

Bulunmaz akranı, gayret bendedir.

10

Karadeniz der ki: Gösterip tufan

Kurbe kıyamet koparıp heman

Kararıp celâle geldiği zaman

Bunca halka zahmet veren bendedir.

11

Akdeniz der ki: Azgın akarsın

Gökten yere şimşek gibi çakarsın

Ateş olsan cürmün kadar yakarsın

Nice görsen emr-i hazret bendedir.

12

Karadeniz der ki: Uç hevâ nâzil

Anlar senin ile olur mukabil

Gün doğusu, poyraz, kara yel[37]

Nefs-i ejderha nefret bendedir.

13

Akdeniz der ki: Odur cümleden nâzik

On iki rüzigâr içinde sâlik

Kalırsan gör nice kuvvete mâlik

Batı lodos gibi hayret bendedir.

14

Karadeniz der ki: Dünya yüzünden

Mahsûlatım var hava yüzünden

Tirub u turab ihya yüzünden

Dolup boşalmağa gayret bendedir.

15

Akdeniz der ki: Ulu gelip geçenler

Hülyayı andan, ma’deni gevher

Haktan yarar senden ne huruc eyler

İklim-i enbiya-yı behcet bendedir.

16

Karadeniz der ki: Coşup subh u şâm

Kıble tarafına arz edip tamam

Gece gündüz revân olmadan meram

Ziyaret yüzünden hasret bendedir.

17

Akdeniz der ki: Böyle yola gidersen

Arayıp aslını nasıl bulursun?

İşlerine sonra nâdim olursun

Gördün mü suret-i siret bendedir.

18

Karadeniz der ki: Sayyad eyleyip

Na-hak yere halkı serad eyleyip

Tahammül yüzünden feryâd eyleyip

Kına sığmayan haslet bendedir.

19

Akdeniz der ki: Bunca olan âvazın

Beri gelmezdi ol niyâzın

Açıp karıştıran bana boğazın

Şah-ı İskender-i vahdet bendedir.

20

Karışıp bulutlar biri birine

Takdir olup sakin bulut yerine

Cenk eyleyen denizlerin sırrına

Sayd bekleyip növbet bendedir.

[1] el Belâzurî, Fütuhul Büldan, çev. Mustafa Fayda, 2. b., KB y., Ankara, 2002, s. 279, paragraf 505.

[2] Mesudî, Murûc el Zeheb (Altın Bozkırlar), Selenge y., İstanbul 2004, s. 12.

[3] Mesudi, s. 28.

[4] Aurel Decei, “Karadeniz (Tarih)”, İA, c. 6, s. 239.

[5] Osmanlı Tarihleri, Aşıkpaşaoğlu - Tevârih-i Al-i Osman, haz. Çiftçioğlu Nihal Atsız, Türkiye y., İstanbul 1947, s. 202, 225.

[6] Tursun Bey, Tarih-i Ebülfeth, haz. Mertol Tulum, İstanbul Fetih Cemiyeti y., İstanbul 1977, s. 41, 42, 45, 104, 109, 169, 176, 199, 200, 201.

[7] Evliyâ Çelebi Seyahâtnâmesi, Yapı Kredi y., İstanbul 2002, c. 6, s. 70b, 84b, 85a vb.

[8] Cahit Öztelli, Köroğlu Dadaloğlu Kuloğlu, 2. b., Özgür y., İstanbul 1984, s. 86. / Hüseyin Seçmen, Köroğlu, Deniz Kitaplar y., İstanbul 1984, s. 167.

[9] Hüseyin Seçmen, Karacaoğlan, Deniz y., İstanbul 1983, s. 239. / Karacaoğlan, haz. Mustafa Necati Karaer, Tercüman y., 1001 Temel Eser Serisi., İstanbul, tarihsiz, 1970’ler ortası, s. 291.

[10] Karacaoğlan, haz. Mustafa Necati Karaer, s. 260.

[11] Hasan Aktaş, Çağdaş Türk Şiirinde Coğrafya, Yort Savul y., Edirne 2003, s. 233.

[12] Aktaş, s. 233.

[13] J. B. Tavernier, XVII. Asır Ortalarında Türkiye Üzerinden İrana Seyahat, Tercüman 1001 Temel Eser Serisi, İstanbul 1980, s. 29.

[14] La Baronne Durand de Fontmagne, Kırım Harbi Sonrasında İstanbul, çev. Gülçiçek Soytürk, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul 1977, s. 85.

[15] Doğan Aksan, Her Yönüyle Dil - Ana Çizgileriyle Dilbilim, 4. b., TDK, Ankara2007, c. 3, s. 110.

[16] Haldun Taner, Bütün Hikâyeleri 3 - Onikiye Bir Var, 2. b, Bilgi y.e., İstanbul 1983, s. 186.

[17] A. von Gabain, “Renklerin sembolik anlamları”, çev. Semih Tezcan, Türkoloji Makaleleri (haz. Yusuf Gedikli), Post y., İstanbul 2022, s. 189.

[18] Gabain, s. 186.

[19] Yusuf Gedikli, “Kızıldenize niçin bu ad verilmiştir?”, Yesevi, Ocak 2012, Sayı: 217, s. 20-21.

[20] Besim Darkot, “Sinop”, İA, c. 12-1, s. 683.

[21] Gabain, “Renklerin sembolik anlamları”, s. 189.

[22] Mesudi, Murûc el Zeheb (Altın Bozkırlar), s. 37.

[23] Tursun Bey, Tarih-i Ebülfeth, s. 41, 42, 45, 75, 176.

[24] Evliyâ Çelebi Seyahâtnâmesi, c. 6, s. 70b, 84b, 85a vb.

[25] Xavier de Planhol, “Hazar Denizi; Tarih”, DİA, c. 19, s. 109-113. Yayın yılı 1998’dir.

[26] W. Barthold, “Balkaş”, İA, c. 2, s. 286.

[27] Darkot, “Sinop”, s. 683.

[28] Besim Darkot, “Sinop”, DİA, c. 37, s. 252-256. Yayın tarihi 2007’dir.

[29] Darkot, “Sinop”, İA, c. 12-1, s. 684.

[30] Darkot, s. 684.

[31] Bilge Umar, Türkiye’deki Tarihsel Adlar, İnkılap k., İstanbul 1993, s. 107, “Armene.”

[32] “Akliman”, TA, c. 1, s. 354.

[33]Kānūnnāme-i Sultānî ber Mūceb-i ‘Örf-i ‘Osmānî - II. Mehmed ve II. Bayezid Devirlerine Ait Yasaknāme ve Kānūnnāmeler, yay.lar Robert Anhegger - Halil İnalcık, TTK, Ankara 1956, s. 46, 64, 75.

[34] Piri Reis, Kitâb-ı Bahriyye - Denizcilik Kitabı, yay. haz. Yavuz Senemoğlu, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul 1975-80 arası, c. 2, s. 264.

[35] Nimetullah Hafız “Prizren kaynaklı aşığı bilinmeyen iki destan”, Türk Folklor Araştırmaları, Ağustos 1976, Sayı: 325, s. 7737 vd.

[36] Herhalde azap olacaktı. Destanın aslı elimizde olmadığı için bir şey diyemiyoruz. Destanın sadece ilk dört kıtasının aslı yayımlanmıştır (Y. Gedikli).

[37] Vezin icabı burada bir kelime daha olmalıydı (Y. Gedikli).