Dün 10 Aralık “İnsan Hakları Günü’ydü.”
Malum Birleşmiş Milletler Teşkilatı 10 Aralık 1948 tarihinde “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni” yayınladı.
Bu sebeple 10 Aralık günü de “İnsan Hakları günü” olarak kabul edildi.
Türkiye de Birleşmiş Milletlerin kurucu üyelerinden biri olarak bu bildiriyi onaylayan ülkeler arasında yer aldı.
O gün bugündür de her yıl 10 Aralık “İnsan Hakları Günü” olarak kutlanmaya başlandı…!
***
Günün anlam ve önemine binaen bu kısa hatırlatmayı yaptıktan sonra asıl meseleye geçecek olursak sorulması gereken soru şu;
- Hangi insan hakları?
- Bu dünyada insan hakları var mı ki?
Doğrusu etrafımıza baktığımızda biz “insan hakları” diye bir kavram göremiyoruz.
Tam tersi insanın “hayvan” yerine bile konmadığı bir dünya görüyoruz…!
***
İnsan haklarıymış.
Hadi canım sizde.
Kim kaybetmiş ki bu “insan haklarını?”
Nerede kaybetmiş?
Hangi ülkede bulalım?
Her gün çoluğun, çocuğun, yaşlının, gencin “katledilip” oluk, oluk “insan kanı” akıtıldığı bir dünyada hangi “insan hakkından” bahsediyorsunuz…?
***
“İnsan hakları” dediğiniz kavram öyle bir kâğıt parçasına yazılıp altına da imza atmakla olmuyor.
Hele “insan hakları” denen kavramı, demokrasi, uygarlık, entellik, dantellik, gelişmişlik gibi janjanlı şeylerle “ambalaja” sarmakla hiç olmuyor.
“İnsan hakları” dediğiniz kavram “iyi ahlak” ile oluyor.
İnsandaki “acıma” duygusunun bastırılmasıyla değil, serbest bırakılması ile anlam kazanıyor.
“Ar damarının” sağlam kalabilmesiyle hayat buluyor.
Maneviyatla vücut buluyor.
Kimde kaldı bütün bu değerler?
Hiç kimsede.
Öyleyse kimse bana “insan haklarından” falan bahsetmesin…!
***
Bugün “insan hakları” dediğiniz şey “iki yüzlülükten” başka bir şey değildir.
Sen bir yandan milyonlarca Müslüman’ı çoluk, çocuk, yaşlı genç demeden katledeceksin.
Bosna’daki “soykırıma” destek veren ırkçı bir isme “Nobel Ödülü” vereceksin.
Ondan sonra da “insan hakları günü” adı altında “senede bir gün” bütün dünyanın önünde “timsah gözyaşı” dökeceksin.
Böyle bir “insan hakları gününü” kim istiyorsa onun olsun.
Biz böyle “insan haklarının” içine ancak tükürürüz…!