Eminim ki aramızda birçok kişi, yakınlarının geçmişiyle ilgili bazı hikâyeler dinlemiştir. Bazen abartıldığı düşündüğümüz hikâyelere kulaklarımızı kapamışızdır, bazen de kulak vermişizdir: “Eskiden mis gibi kokan meyveleri dalından koparıp yerdik”, “Ailecek erkenden uyanır, işe yürüyerek gidip gelir, yanımızda yemeğimizi götürürdük”, “Bizim zamanımızda böyle hastalıklar yoktu” gibi sözler duyardık hep.
Geçmişte yaşamış oldukları şeyler ki biz buna “deneyim” diyoruz, elbette onlara sosyal yaşamlarında hemen her konuda kıyas yapabilme olanağı sağlamaktaydı.
Peki, haksız mıydılar bahsettiklerinde? İnsanları, yaşamdaki sağlıktan sağlıklı yaşam arzusuna çeviren tam olarak anlatmak istedikleri şeyler değil miydi?
Eski zamanlarda, günün koşulları neticesinde yaşamın hâlihazırda zaten sağlıklı olması, ancak endüstriyelleşme, teknolojik atılım gibi birçok sebepten ötürü zamanla bozulması, yaşamın sağlıksız hale gelmesi ve bu sebeplerden ötürü günümüzde bizim sağlıklı bir yaşam oluşturma çabamız…
Gelin geçmişten yola çıkalım ve yaşam olgusuna sağlık perspektifinden bir bakalım.
Eski, siyah beyaz fotoğraflara kimi zaman denk gelmişizdir belki dedemizin, ninemizin belki bir yakınımızın belki de daha önce hiç tanımadığımız herhangi bir kişinin. Gayet şık ve estetik olmanın yanında kilolu bireyler görmek gerçekten oldukça zordur eğer fark ettiyseniz. Gayet fit görünüşlü bay ve bayanların sırrı o zamanlar acaba neydi? Diyet programları olabilir mi? Mide küçültme ameliyatları? Belki de mucizevi ilaçlar tüketmişlerdir…
Elbette günümüz kilo verme yaklaşımlarına bakarken kinaye yapmamak elde değil… Sağlıklı görünüşü olan o siyah beyaz fotoğraflardaki insanların hayatlarını biraz kurcalayalım…
Henüz gıda endüstrisi adeta bir canavar haline gelmemiş, ne olduğu belirsiz tohumlar toprağa girmemiş, teknolojinin tesiri altında kalınmamış, tembellik bir yaşam biçimi olmamış yıllardan bahsediyoruz. İnsanların çok büyük bir kısmı, genç yaşlı demeden, erken saatlerde başlarlarmış yola koyulmaya; tarlası olan tarlasına, okulu olan okuluna, dükkânı olan dükkânına… Evin önünde bekleyen son model araçlarıyla değil elbette…
Öğlen olduğu zaman hamburger mi yesek yoksa pizza mı diye endişelenmezlermiş, yanlarında getirdikleri sefer taslarını çıkarır, afiyetle yerlermiş… Tüm gün çalışır; akşamları ise yemeklerini restoranlarda, alışveriş merkezlerinde değil evlerinde yerlermiş geç olmadan. Gece yarısı ise dolap karıştırmak, dışarıdan eve sipariş vermek adetlerinde yokmuş.
Yemekler zeytinyağlı ve tereyağlı olurmuş, margarin eve girmezmiş. Dondurulmuş gıdalar henüz ortalarda yokmuş ki insanlar pazardan, manavdan taze sebzeler meyveler alırmış hem de genetiği oynanmamış…
Televizyon, bilgisayar, telefon yokmuş, esir alamamış insanları; çocuklar sokaklarda, anneler evlerinde, babalar ise işlerinde koşturmuş… Neticede ne mi olmuş? Cevabı basit… Bireyler sağlıklı gıdalarla, işlenmiş endüstriyel gıdalardan uzak düzenli ve hareketli bir yaşam sürmüşler, eve tıkalı kalmadan.
Neticede işte o siyah beyaz fotoğraflarda fit görünüşlü, boylu poslu, vücudu biçimli bireyler yerini almış… Geçmişten günümüze hayat şartlarımız tamamen değişti, bunu kabul etmek gerekir. Tembellik hepimizin yaşam biçimi olurken; öngörülemez nüfus artışıyla birlikte hızlı yetişen ve pişen ürünler mutfaklarımızda başköşeyi aldı.
Spor yapmak bir yana hareket etmek zulüm haline gelmiş olacak ki mahallemizdeki bakkallara arabayla gider olduk. Evde yemenin ve içmenin zamanımızı aldığını gördük ancak dışarıda yemenin sağlığımızı aldığını göremedik. Endüstriyelleşme tekdüzeliği doğurdu. Birbirini tekrar eden gıda ürünleri, dokuz-altı iş modeli, insanları hipnoz edip içine çeken teknolojik unsurlar…
İşte değişim en büyük parçaları…
Peki, yapılabilecek hiçbir şey kalmadı mı? Bu yaşam standartları ile herkes sağlıksız bir yaşam sürsün, sayısız hastalıklarla insanlar yaşam boyu mücadele mi etsin? Elbette hayır, bu sistem karşısında bile insan sağlıklı bir yaşam sürebilir ve günümüzün bazı problemlerinden sıyrılabilir.
Özellikle bilim adamlarının son yıllarda gıdalar ve insanların beslenmesi üzerine yaptığı çalışmalar geleceğe dair hem insan sağlığı hem de ekolojik sürdürülebilirlik için umut vermiyor değil… Özellikle ana konumuzu yani “sağlıklı yaşamı” beslenme açısından ele almak oldukça kıymetli olacaktır.
Sağlıklı bir yaşam için nasıl beslenilmesi gerekiyor, neler yapılabilir, hangi beslenme biçimleri uygulanabilir, bu da gelecek yazımızın konusu olsun…
Sağlıklı günler dilerim.