Konya’da yayımlanan Yenigün gazetesinin kültür sanat ilavesi 9 Bin Yıllık Delikanlı Çumra, her sayısında önemli konulara değiniyor.
Sadık Gökce, yazısında 10 kentimizde meydana gelen 7.8 ve 7.6 şiddetindeki depremin bizi ve tüm yurttaşlarımızı derinden sarstığını belirterek halen ara sıra meydana gelen sarsıntılarla hem bölge halkı hem tüm Türkiye’nin hâlâ diken üzerinde durduğunu belirtiyor.
Türk milletinin gösterdiği yardım ve özveri yarışının gelecek için herkesi ümitlendirdiğini anlatan Gökce, “İçimizde yeniden yeşeren bu ümit fidanı, bütün üzüntümüze rağmen bir kültür hizmeti olarak çıkardığımız ve bu konuda ilçemiz Çumra’nın biricik değeri olduğunu düşündüğüm 9 bin yıllık delikanlı Çumra ilavemizi çıkarmamızın elzem olduğunu fısıldadı bana. Bu fısıltı ile harekete geçtik ve şu anda elinizde tuttuğunuz 21. sayıyı sizler için hazırladık.” diyor.
*
M. Yavuz Çolak, “Çumra’nın Doğuşu” başlıklı yazısında Çumra İlçesinin kuruluşu üzerine bugüne kadar birçok yazı yazıldığını anımsatırken, “Gelecek nesillere seslenmek adına ben de düşüncelerimi yazmak istiyorum” ifadelerini kullanıyor.
Çumra’nın çok özel bir yurt köşesi olduğunu, yerleşim alanı olarak insanlık tarihine bakıldığı zaman, ilk sosyal hayatın başlangıç noktalarından biri olduğunun görüldüğünü anlatan Çolak, sözlerine şöyle devam ediyor: “Başka bir açıdan bakıldığında Cumhuriyetin en genç ilçesinin burada kurulduğu anlaşılır. İşte bu özelliklerinden yola çıkarak, kültür sanat grubumuzda yayın organımıza simge olarak ‘9 Bin Yıllık Delikanlı Çumra’ adını koymuştuk. Doğum sancıları yüzyıllar alan bir toplanma yeridir burası. Pek çok sorunun cevabı aranacak, bugünkü vücut bulmuş haliyle Çumra nasıl hepimizin memleketi olmuş anlamaya çalışacağız” diyor.
Yavuz Çolak, önce Çatalhöyüğü anlatıyor. Çatalhöyük’ün henüz Çumralının gündemine yeterince girememiş olsa da çok sürmeyeceğini, tüm insanlığın burayı görmek için can atacağı bir merkez haline geleceğini belirtiyor.
Çumralı olmanın mutluluğunu yaşayanların yazısının ana konusu olduğunu ifade eden Çolak, ilçede yaşamış Musa Tongur Hoca, emekli ziraatçı H. Hüseyin Aksoy, Çakmak Dayı’yı dostlarına anımsatıyor. Sonra “Sırf bu konuları içeren bir derleme yapabilsek Çumra’dan kitap çıkar inanın” diyor. Biz de kendilerine “Öyle ise sizden bir kitap bekliyoruz” diyoruz.
Çumralı şehitler
Sedat Ulupınarlı ise yazısında ‘Çumranın Şehitleri’ni anımsatmış. Önce Musa Atik’ten bahsediyor. 1973 yılında Çumra’da İbrahim Bey ve Şükriye Hanımın çocukları olarak dünyaya geldiğini, çiftçilikle meşgul olduğunu, vatani görevini yapmak üzere askere alındığını, acemi eğitim yerinin Manisa Kırkağaç olduğu bilgisini veriyor. Sonra Atik’in usta birliği olarak Şırnak İkizdere’ye gittiğini ve teröristlerle çıkan bir çatışmada 1993 yılında şehit olduğunu anlatıyor.
Sonra şehit Hasan Tarım’ı hatırlatıyor bize. Vatan, millet, namus, bayrak ve ezan için bu aziz vatanın kara bağrına şehit olarak giren Hasan’ın Çumra ilçesi Apa kasabası nüfusuna kayıtlı olduğunu belirtiyor. Şehit Ali Erdeniz ile hala-dayı çocukları olduğu bilgisini ayrıca veriyor.
Ulupınarlı’nın verdiği bilgiye göre, Hasan Tarım, İmam Hatip Lisesinde okumuş ama üniversite sınavını kazanamadığı için üniversiteye gidememiştir. Esnaflık yapan Hasan Tarım, 1991 yılında vatani görevini yapmak üzere askere gider. Askerliğini Jandarma Komando Er olarak yapan Hasan Tarım 1991 yılında Şemdinli ilçesinde teröristlerle çıkan çatışmada şehit olur. Konya Musalla mezarlığında şehit Ali Erdeniz ile yan yana yatmaktadır.
Çumra’nın verdiği şehitlerden biri ise Piyade Asteğmen Oktay Nurbaş. Sedat Ulupınarlı’nın Oktay Asteğmenle ilgili verdiği bilgi şöyle: “1968 yılında Çumra’nın Abditolu köyünde dünyaya geldi. Mimarlık ve Mühendislik Fakültesini bitirdi. Mühendislik diplomasını aldıktan sonra askere gitti. İstanbul Tuzla’da Piyade Asteğmen olarak vatani görevine başladı, ardından Van Erciş’e gitti. Bir Temmuz ayında Doğruyol karakoluna teröristler tarafından baskın düzenlenmiş ve birlik tarafından destek istenmiştir. Destek timi içinde Oktay Nurbaş da vardır. 10. 10. 1993 tarihinde gece göreve giderken yolda trafik kazası geçirirler. Yaşanan kazada Oktay Nurbaş şehit olur.”
*
Recep Öğütçü ise Çumra Tarım Müzesi başlığını koyduğu yazısında, müzelerin geçmişle gelecek arasında bağ kuran, köprü olan, geçmişi geleceğe taşıyan yapılar olduğunu belirtiyor. Müzelerin, üç-beş taş, üç-beş alet ve sanat eseri sergileyen, sadece gözlere hitap eden, vakit geçirten kuru taş mekânlar değil, tarih şuuru aşılayan kitaplar olduğunu ifade eden Öğütçü, sözlerini şöyle tamamlıyor:
“Öğrencilerimizin derslerin sıkıcı havasından çıkıp stresini atabileceği, gidip görebileceği mekânlara ihtiyaç vardır. Bunların başında da müzeler gelir. Belediyemiz, elini çabuk tutmalı Çatalhöyük müzesi dışında Çumra’ya çok yönlü ve zengin içerikli bir tarım müzesi kazandırmalıdır. Müzede tarım aletleri dışında geçmişte giydiğimiz kıyafetlerden, kullandığımız ısınma ve aydınlatma araçlarına kadar, her objeye yer verilmelidir. Yeni nesil nereden nereye geldiğimizi düşünebilmeli ve yeni modeller arayışı içindeki gençlik bu objelerden beslenmelidir.”
*
Musa Avcı, “Allıgüllüye Kim Kıydı?” başlıklı yazısında anılarından bahsederken, sayfalarda Anuş Gökce, Ahmet Gök, Nermin Şahin şiirleriyle yer alıyor.
Anuş Gökce’nin “Dostlar” başlıklı şiirinden bir kıtayı birlikte okuyalım.
Kamil olan anlar, dostun halinden
Ne çekerse insan, çeker dilinden
Öfkeyle parlayıp dönme kavlinden
Keskin sirke olup taşmayın canlar
*
Konya’da yayımlanan Yenigün gazetesinin kültür sanat ilavesi 9 Bin Yıllık Delikanlı Çumra, yörenin adet ve gelenekleri, yemekleri ve tarihi hakkında bilgi vermeye devam ediyor.
Uzun soluklu olması dileğiyle.
Esen kalın.