Örgütlenme özgürlüğü anarşi özgürlüğü değildir. Asayişi bozma amacı örgütlenme ihtiyacının doğuşunda ve dolayısıyla ruhunda yoktur.
Örgütlenme özgürlüğü, yaşamak için çalışmak zorunda olan, alın teri döken, üretime katkıda bulunan ve acımasız sistemde her daim sömürülmesi amaçlanan ‘işçi’ uluslararası ifade ile ‘çalışan’ kesimin; insan onuru, adalet, refah gibi son derece insani ve makul beklentilerinin zedelenmesi karşısında sesini duyurabilmesi, hak arayabilmesi özgürlüğüdür. Dolayısıyla, tüm bunlara hizmet eden sendika özgürlüğünün temel bir insan hakkı olduğu yönünde kuşku dahi duyulmamaktadır. Zira doğuştan insan olmak suretiyle sahip olduğumuz en temel ‘yaşam’ hakkının var olabilmesine ve kullanılmasına da doğrudan hizmet etmektedir. Bununla da kalmayıp sendikal özgürlük ve hakların, uluslararası kriterlere uygun şekilde tanınması sonucu sağlanabilecek olan huzurlu ve makul çalışma koşullarında, toplumun büyük bir kesimini oluşturan çalışanların verimliliklerinin artması ve toplum huzurunun sağlanması vesilesiyle, ülke ekonomisinin olumlu etkileneceği hatta suç oranlarında dahi düşüş yaşanacağı görüşündeyiz. Dolayısıyla sendikal hak ve özgürlüklerin tanınmadığı bir sistemde demokrasiden de söz edilebilmesi mümkün olmayacaktır.
Sendika özgürlüğü ve hakkı, yalnızca hukuki boyutu ile değil, sosyo-psikolojik boyutuyla da önem arz etmektedir. Çeşitli sistemlerin uygulandığı küreselleşen dünyamızda ekonomik ilişkiler uluslararası boyut kazanmış, öyle ki artan rekabet ortamında ekonomi ile ahlak arasındaki ilişki akademik çalışmalara konu edilmiştir. Benimsenen sistem her ne olursa olsun, ulusal çıkarların korunması çerçevesinde sınırsız ihtiyaçların sınırlı kaynaklarla sağlanması değişmez ortak amaçtır. Dengelerin her an değişebildiği, ülkelerin iflas eşiğine gelebildiği ve hatta teknik olarak iflas ettiği bir platformda süregelen ve günden güne acımasızlaşan ekonomik yarışta bağımsız bir şeklide ayakta kalabilmek için, üretim gücünün hayati önem taşıdığı tartışmasız kabul görmektedir. Bu bağlamda çalışma yaşamına ilişkin düzenlemelerin, iş hayatındaki olumsuz koşulların ıslah edilmesinin ve örgütlenebilmenin ne derece gerekli olduğu tezi kuvvetlenmektedir. Nihayet, sendika özgürlüğü ve hakkının da ne derece önemli ve gerekli olduğuna tam da bu noktada daha net bir şekilde dikkat çekilmelidir. Zira, hayatın ve üretimin devamlılığı bakımından zorunlu olan çalışma hayatının, toplumun genç yaşlı demeden büyük bir kesimini içine aldığı ve bu kişilerin de hayatlarının neredeyse üçte ikisini çalışarak geçirdikleri göz önünde bulundurulduğunda, çalışma yaşamındaki huzur ortamının insan onuruna yakışır bir biçimde sağlanmasının, hak ve özgürlüklerin güvence altında olduğuna duyulan inancın toplumsal huzurun alt yapısını oluşturduğu sonucuna varılacaktır. Böyle bir huzur ve çalışma ortamında bireylerin işlerine dört elle sarılmak suretiyle çok daha verimli olacakları, böylece üretimin artması suretiyle ekonomide büyümenin sağlanacağı, bunun da daha fazla istihdam gücü ve daha az işsizlik anlamına geleceği, beyin göçlerini azaltacağı hatta orta vadede suç oranlarını dahi azaltacağı kanaatindeyiz.
Sendika özgürlüğü ve hakkının desteklenmesi, ilgili düzenlemelerin uluslararası kriterler de dikkate alınarak geliştirilmesi, siyasi ideolojilerin ötesinde, ekonomik bakımdan ülkelerin lehine olacaktır. Ülkemizde vuku bulan Anayasa değişiklikleri, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununun kabulü; Anayasa, Sendikalar Kanunu, Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu ve çeşitli kanunlarda değişiklik yapılması amacıyla düzenlenen tasarılar, ülkemizin uyum sürecinde ilerlemeye devam ettiğini göstermektedir.(HÜSEYİN UMUT BOZKURT)
Sağlıcakla kalın…