Anayasa değişikliği paketi ile 16 Nisan’daki Referandumda Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini oylamış olacağız.
Sahada gördüğümüz istisnaları olmakla birlikte genelde parti ve lider eksenli düşünceler ön plana çıkıyor. Ancak neden sorusunun cevabı hala havada kalıyor.
Aslında bunu en güzel ‘’henüz resmen olmasa da fiilen bu görevi yerine getiren’’ Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan halkın anlayacağı dilden anlatıyor.
Ana muhalefet, cumhuriyet, Atatürk, laiklik gibi refleks ve kavramlarla korku ortamı ve algı operasyonları yaparak süreci karartıyor.
Peki başkanlık sistemi gelince ne olacak;
Milletvekili sayısı artacak dolayısı ile temsil gücü artacak ve milletvekilleri artık asıl işleri ile meşgul olacaklar.
18 yaşında seçilme hakkı gençlik sivil toplum kuruluşlarının senelerdir mücadelesini verdiği bir konuydu. Biz gençler sizin bizim istikbalimizin teminatısınız diyeceğiz. 18 yaşında bir genç ailesinden ayrı yaşayabilir üniversite okuyabilir evlenebilir araç kullanabilir siyasi seçimler yapabilir ama seçilemez aday olamaz. Bu sakat düşünceden dönülüyor olması bence çok kıymetli.
İki başlılık bitecek yetki karmaşası olmayacak. Kimse kimseye seni biz seçtik getirdik diyemeyecek ya da anayasa kitapçığı fırlatamayacak. Yeni nesil çok bilmez bunları devletin istikrar yolunda ayağının takılması demek ekonomik dengelerin bir günde altüst olması demektir.
Cumhurbaşkanı ve meclis aynı gün seçime girecek ve cumhurbaşkanını halk doğrudan seçeceği için güvenoyunu da halk vermiş olacak.
Meclis denetim yetkisi ve alanı genişliyor, Cumhurbaşkanı ve hükümet üyeleri için meclis soruşturması daha kapsamlı hale geliyor. Cumhurbaşkanı en fazla iki dönem seçilebiliyor. Hatta yüz bin imza ile ‘’ ki bu bir milletvekili oyu denebilir ‘’ cumhurbaşkanı aday gösterilebiliyor.
Cumhurbaşkanlığı hükmet sistemi ile yasama ve yürütme birbirinden net bir şekilde ayrılıyor. Hükümet yürütme ile ilgilenirken meclis yasama işine yoğunlaşacak. Kararnameler ile devlet işleri formaliteden kurtulacak daha seri kararlar alınabilecek. Atama ve görevden almalar konusundaki engeller kalkacak.
Cumhurbaşkanı en yetkili olmakla birlikte artık sorumlu da olacak. Yüce divan ve yargılama yolu daha nitelikli ve ulaşılabilir oluyor. Hükümete giren ya da cumhurbaşkanı yardımcısı olan milletvekillerinin vekilliği düşüyor, cezai denetim ve sorumluluk geliyor. Koalisyon kesin olarak bitiyor, hükümet meclis çatışması asgariye iniyor.
Yargıda birlik oluşturuluyor askeri yargı vb ikilik ortadan kaldırılıyor. HSYK güncelleniyor dolayısı ile bir grubun kontrolüne girmesi engellenmiş oluyor.
Bütçe kanununu cumhurbaşkanlığı hazırlıyor ancak onayıp onamamak meclisin iradesine sunuluyor. Kanunları ancak milletvekilleri teklif edebiliyor. Asker denetim altına alınıyor ve sıkıyönetim tarih oluyor.
Tüm bunlar teknik mevzular. Bunun bir de sosyolojik tarafı var. Bürokrasinin azalması, hızlı ve seri kararlar alınabilmesi uygulamaya geçmenin önündeki formalitelerin kaldırılması, daha nitelikli ve hızlı hizmetlerin yapılması, insanların ihtiyaçlarının daha hızlı karşılanması gibi gelişmeler sokakta çabuk karşılık bulur.
Sürekli anketler yapılarak halkın nabzı tutuluyor. Şöyle bir anket yapsak çok yanlış olmaz diye düşünüyorum;
1980 darbesi ürünü, delik deşik olmuş, halkın değerlerinden uzak, günün ihtiyaçlarını karşılamayan, sağdan soldan hiçbir gönüle girememiş hayırla yad edilmeyen darbeci bir lider öncülüğünde hazırlanan bir anayasa mı?
Yoksa ülkenin son çeyrek asrına damga vurmuş, aldığı tüm görevlerde insanların gönlünde yer etmiş, milletin adamı sıfatını kazanmış bir liderin hazırladığı anayasa mı?